Doğa Radyo - Netlik Ayarı Programı - Aralık 2015

Doğa Radyo – Netlik Ayarı Programı

Leyla Yiğit Aras: Bugünkü konuğumuz TÜBA yani Türkiye Bilimler Akademisi asli üyesi Prof. Dr. Adil Denizli. Hoş geldiniz efendim. Bugüne istinaden, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne istinaden aslında öğretmenleri ilgilendiren bir konuyu konuşacağız. Ben bu arada bugün de tüm öğretmenlerimize geleceğe ışık tuttukları için, onlara minnettarız, teşekkür ediyoruz ve öğretmenler günlerini kutluyoruz diyerek başlamak istiyorum.

Adil Denizli: Hoş bulduk, teşekkür ederim. Ben de kutluyorum.

LYA: Bize çok kısaca Türkiye Bilimler Akademisi’ni, TÜBA’yı biraz anlatır mısınız?

AD: Türkiye Bilimler Akademisi 1993 yılında Erdal İnönü’nün başbakan yardımcılığı, Süleyman Demirel’in başbakanlığı döneminde kanun hükmünde kararname ile kurulan üst düzey bir bilim kuruluşu. Türkiye’nin üst düzeyde bilimsel araştırma yapan, bilim insanlarının seçilerek geldikleri bir bilim kuruluşu. Kanun hükmündeki kararnamede de belirtildiği üzere kurulma gerekçesi bilimsel danışmanlık yapmak. Siyasi otoriteye bilimsel danışmanlık yapmak, bilimsel rapor hazırlamak, bilimsel yol göstericiliğinde bulunmak gibi bir görevi olduğunu belirtmek zannediyorum yerinde olur.

Bilimler akademilerinin geçmişine bakıldığı zaman 1993 aslında yeni bir oluşum. Dünyada bilim akademileri çok daha eski dönemlerde kurulmuş. Türkiye bu alanda biraz geç kalmış olmakla birlikte, 1993’ten bugüne Türkiye Bilimler Akademisi oldukça önemli bir görevi başarı ile yerine getirmekte ve çok değişik alanlarda faaliyet göstererek toplumun bilim alanındaki eksikliklerini belirleme ve onlara bilimsel görüşler oluşturma, bilimsel raporlar hazırlama, eğitim programları oluşturma ve gerekli bilimsel faaliyetlerle bu boşluğu doldurma yönünde ciddi çabaları mevcut. Bunu belirtmekte fayda var.

LYA: Biz TÜBA’nın ürettiği projelerle daha önce muhakkak ki karşılaşmışızdır. Siyasilere sunduğu öngörülerle bir şekilde karşılaşmışızdır ama TÜBİTAK gibi ya da çokbildiğimiz kurumlar gibi çok bildiğimiz bir kurum değil aslında. Biraz kapalı çalışıyorsunuz galiba.

AD: Türkiye Bilimler Akademisi'nin en önemli sorunlarından biri bu tanınma sorunu. Bu husus bilim Akademisi'nin değişik platformlarında da tartışılıyor. Aslında bu, Türkiye’nin de temel bir sorunu. Bilim kuruluşlarının tanınma sorunları var. Türkiye Bilimler Akademisi için de bu geçerli. Dünyada bilim akademisi dediğiniz zaman genelde gelişmiş toplumlarda kafalarında belirgin bir görüş oluşuyor. Fakat Türkiye’de TÜBA’nın hem yeni olması hem de akademi kavramının tam yerleşmemiş olması neticesinde çok tanınan bir kurum değil. Fakat oldukça önemli faaliyetler gösteren ve toplumun ihtiyacı olan bir kurum. Toplumun bilimsel geleceğinin oluşturulması için onlarca yıl sonrasını düşünen ve politikalar üreten çok önemli bir kurum. Ama en büyük sorun sizin de belirttiğiniz gibi tanınabilirlik sorunu.

LYA: Aslında 23 yaşında olan bir kurum.

AD: Evet çok genç bir kurum.

LYA: Ben hemen o zaman tanınabilirlik için internet sitenizin adresini vermek istiyorum. www.tuba.gov.tr. Aslında ben de çok yeni tanıştım sitenizle. Açık ders platformunuzla tanıştım. Daha önce orada dersleri takip ettiğim için tanıma fırsatı buldum sizi. Buradan dinleyicilerimiz inceleyebilirler ve inanılmaz projelerle karşılaşacaklarından eminim, çok şaşıracaklar. O yüzden bugün sizi buluşturmak istedik dinleyicilerimizle.

AD: Kesinlikle. Evet

LYA: Hemen projelerinizden birine bir göz atalım istiyorum. Bunlardan bir tanesi bilim eğitimi programı. Bu program öğretmenleri ve öğrencileri ilgilendiren, dolayısıyla tüm velileri ilgilendiren bir proje. Hemen proje nasıl başladı? Nasıl somutlaştı? Ön hazırlıklardan biraz bahsedebilir miyiz? Nerden ihtiyaç duyuldu buna?

AD: Türkiye çok genç nüfusa sahip bir ülke. Yaklaşık 25 milyona yakın ilk ve orta öğretimde öğrencimiz var. Bu sayıyı çok doğru değerlendirmek ve doğru bir eğitim metodolojisi geliştirmek zorundasınız. Bilim eğitimi projesi Türkiye Bilimler Akademisi konseyinin 9 Kasım 2002 tarihli bir kararı neticesinde bilim eğitiminin dünya akademilerinde olduğu gibi akademinin öncelikle alanı olması görüşünden yola çıkarak bilim akademilerinde okul öncesi eğitimden yükseköğrenime uzanan bir perspektifti. Bunu görev olarak ilke edinmekte ve aynı zamanda da evrensel değerler çerçevesinde öğrenci odaklı bir eğitimin modelinin geliştirilmesi ve bu uygulamaların katılımcı modeller eşliğinde yaygınlaştırılması hususunda bir ihtiyaçtan yola çıkıldı. O nedenle Türkiye Bilim Akademisi bilim eğitimi programının her düzeyde bilimin etkinleştirilmesi amacı ile 2002 yılında başlatıldığını söyleyebilirim. Sonrasında öncelikli olarak öğretmenleri, öğrencilere bilimi sevdirerek eğitim vermeleri için yönlendirmeye amaçlayan bir program kapsamında bu güne kadar birçok ulusal ve uluslararası çalıştay ve konferans gerçekleştirildi. 2015 yılında yeniden yapılandırılan program kapsamında özellikle bu programda YÖK başkanı danışmanı ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. Mustafa Safran’ın yürütücülüğünde, Milli Eğitim Bakanlığından da bazı yöneticilerin -ki bunlardan birisi de öğretmen yetiştirme ve geliştirme genel müdürü Doç. Dr. Ali Yılmaz- ve TÜBA üyelerinin bulunduğu bir çalışma grubu oluşturuldu. 2015 yılı nisan ayında Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve TÜBA başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar arasında bilim eğitimi konusunda bir iş birliği anlaşması protokolü imzalandı. Milli Eğitim Bakanlığı ve TÜBA tarafından ortak eğitim programlarının gerçekleştirilmesi öngörülüyor bu protokolde. Bu kapsamda öncelikle çok yakın dönemde TÜBA bir uygulamalı eğitim kursu düzenledi ve bu kurs yaklaşık 20 fen bilgisi öğretmeninin katılımıyla Gazi Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.

LYA: TÜBA’nın sanırım uygulama yaptığı nadir projelerden biri bu. Normal şartlarda TÜBA projeyi hazırlıyor, planı hazırlıyor, uygulayıcıları başkaları oluyor. Bunu TÜBA kendisi uyguladı.

AD: Evet. Doğru.

LYA: Peki şimdi 2002 yılından 2015 yılına kadar süren bir projeden bahsediyor aslında, ama 2015 yılında uygulamaya geçilmiş.

AD: Daha önce de bazı uygulamalar ve düzenlenen çalıştaylar var. Değişik kurslarla hem eğitimcilerin hem de öğretmenlerin ve öğrencilerin bir araya geldiği TÜBA’nın farklı faaliyetleri mevcut.

LYA: Onları da konuşacağız tekrar. Şimdi Türkiye’de bugün bir haber okudum. Eğitim Fakültelerinde formasyon eğitiminde değişikliğe gidileceği yönünde bir açıklama oldu hükümet tarafından ya da yöneticiler tarafından diyelim. Eğitim fakültelerinde neyi eksik yapıyoruz da TÜBA’nın böyle proje hazırlaması gerekti ve yeniden bir formasyon eğitimi ile ilgili gözden geçirme ihtiyacı duyuldu. Asıl temel nedeniniz nedir? Biz bütün bunlara neden ihtiyaç duyuyoruz?

AD: Eğitim çok hızlı değişiyor. Eğitim ve iletişim araçları çok hızlı değişiyor. Dolayısıyla dünyada uygulamalı eğitime çok ciddi bir gidiş var. Dijital devrimi yakalayan toplumlar kendilerini çok daha yukarılara çekme noktasındalar. Bunun için eğitim programlarının çok hızlı güncellenmesi gerekiyor. Tabii eğitim fakülteleri çok önemli işlevler yapmakla birlikte farklı bir açıdan farklı kurumların bu alana destek vermesi, dışarıdan sorunları görmesi ve bu sorunların çözümüne yönelik katkılar sunması oldukça önemli.

LYA: Bu formasyon eğitimine sizin katkılarınız da olacak mı? Değişikliklerin neler olması noktasında görüşünüzü bildirecek misiniz?

AD: Türkiye Bilimler Akademisi’nin görüşlerinin ilgili kurumlar ve kuruluşlar tarafından dikkate alınacağını umut ediyorum. Çünkü TÜBA konseyi tarafından sürekli bu hususta görüşler oluşturuluyor. TÜBA başkanı bu bilgileri ilgili kurumlara iletiyor. Oldukça da ciddi geri dönüşler olduğunu ben biliyorum. Bu konuda da Türkiye Bilimler Akademisi görüşünü muhakkak ilgili kurumlara sunacak diye düşünüyorum.

LYA: Anladım. Peki, şimdi fen bilgisi öğretmenlerinin katılımıyla gerçekleştirdiğiniz eğitimi konuşalım. Burada ne yaptınız hocam? Yani öğretmenler ne yaptılar?

AD: Burada öğretmenler özellikle eğitim sistemlerindeki yeni yaklaşımların ve deneysel çalışmaların neler olduğu üzerinde değişik üniversitelerden bilim adamlarının katıldığı toplantılarda hem teorik hem de deneysel faaliyetler gerçekleştirdiler. Bu faaliyetler çerçevesinde de öğretmenlerin öğrencilere ulaşmasındaki en uygun ve en kolay anlaşılabilir yöntemler üzerinde duruldu. Oldukça önemli bir faaliyetti bu. Özellikle deneysel çalışmalar biraz daha ileriye götürüldü. Fen bilgisi öğretmenleri dışında diğer disiplinlerden de katılımlar ile birlikte laboratuvarda çalışmalar yapıldı. Öğretmenler çalışmaları birebir kendileri yaptılar.

LYA: Bu rakam, 20, aslında çok az bir rakam. Bu bir pilot uygulama mı? Öncelikle öğretmenler için uygulanabilirliğini mi test ettiniz aslında?

AD: Evet, bu uygulama pilot uygulama. Fen bilgisi ve matematik alanlarında özellikle Avrupa Birliği’nin değerlendirmeleri kapsamında öğrencilerimizin ciddi sıkıntıları mevcut. İlk hedef fen bilgisi öğretmenlerinden alınacak verilerin diğer alanlara yansıması şeklindeydi. Sonraki toplantıda zaten fen bilgisi öğretmenleri fizik, kimya, matematik hatta edebiyat ve diğer sosyal disiplinlerden yaklaşık 105 öğretmenin katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu toplantı daha kapsamlı, daha uygulamaya yönelikti.

LYA: Peki, şimdi burada milli eğitimle yapılan çalışmaların yanında aynı zamanda siz özel okulları da bu kapsam içine aldınız.

AD: Evet, doğru.

LYA: Onların tepkileri nasıl oldu? Bu katılımda onların size geri bildirimleri nasıl oldu?

AD: Özellikle 2006 yılından bu yana bu bilim eğitimi çalışması kapsamında beş gönüllü özel okul projeye dâhil oldu. Buradaki temel nokta gönüllülük ilkesi; okullarla Türkiye Bilimler Akademisi arasında bir protokol söz konusu değil. Oradaki öğretmenlerin de gönüllülük ilkesiyle katkı verdiği bir süreç. Tabii, gönüllülük ilkesi ön planda olunca bazı sorunları aşmak daha kolay, ama bazı sorunlarla da yüzleşmek gibi bir nokta söz konusu. Bu beş okuldan ciddi geri dönüşler oldu. Öğrencilerin bu projeden önemli ölçüde yararlandıkları, hayata ve bilime bakışlarının değiştiği yönünde çok ciddi geri dönüşler oldu. Daha sonra 2008 yılında bu sefer Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından belirlenen dört tane devlet okuluyla bir proje gerçekleştirildi. Devlet okullarının özel okullar perspektifindeki düşünceleri de geri dönüşler şeklinde alındı ve bu bir protokol çerçevesinde gerçekleştirildi. Geri dönüşler oldukça olumlu ve hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin ve ailelerinin bu bilim eğitimi programından oldukça önemli dersler çıkardıkları, hayata ve bilime bakış algılarının değiştiği yönünde ciddi geri dönüşler olduğunu belirtebilirim.

LYA: Peki hocam bu nasıl yaygınlaşacak? Yani bu bahsettiğiniz 105 öğretmen, beş okul, bir şehir; bu nasıl yaygınlaşacak, bu nasıl olacak? Bizim en çok sıkıntılı olduğumuz yer eğitim. Bunu defaatle dile getiriyoruz. Dinleyicilerimiz hatırlarsa siyasilerimiz konuk olduğunda da bu konuyu muhakkak konuşuyoruz. Hepsinin ayrı bir cevabı var ama bizim sorunumuz büyük. Bu nasıl yaygınlaşacak?

AD: Tabii yaygınlaşması hususunda çok ciddi sorunlar mevcut. Fakat benim kişisel kanaatim uzaktan eğitimle bu sorunun aşılacağı yönünde. İnternet üzerinden insanların kolay ulaşabileceği, bu faaliyetleri, rahatlıkla seyredebileceği, bu faaliyetlere ciddi katkılar verilebileceği bir dijital dünyanın yaratılması söz konusu. Bunun yakın dönemde çok daha ileri noktalara taşınacağını düşünüyorum. Bir cep telefonu ile bile bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi mümkün. Ben çözümün dijital dünyada olduğu kanaatindeyim. Türkiye’de de bazı faaliyetler var bununla ilgili. Oldukça da önemli geri dönüşler var. Uzaktan eğitim, televizyon ve internet üzerinden eğitimin çok yaygınlaştığını görüyoruz. Öğrenciler dersleri, aktif zamanları dışında da bir cep telefonu ile dinleyebiliyorlar. Bilgisayar üzerinden indirebiliyor ve defalarca izleyebiliyorlar. Yaygınlaşmasının altındaki en temel unsur zannediyorum internet.

LYA: Sizin hizmetlerinizden bir tanesi açık ders malzemeleri. Yani oradan Yale Üniversitesi’nin derslerine katılabiliyoruz. Ben bizzat katıldım, müthiş bir program. Aslında konumuz o değil ama kişisel olarak söyleyeyim, 2014’de sanırım sonlandırdınız o projeyi? Dinleyicilerimize birazcık da ondan bahsedelim.

AD: Şu anda devam ediyor. Web portalinde bazı sıkıntılar var ama sonlanmış değil. Devam ediyor.

LYA: Türkiye’den üniversite sayısı çok az.

AD: Türkiye’den üniversite sayısı ne yazık ki çok az. Hatta Türkiye Bilimler Akademisi bu sorunu aşmak için çok ciddi yatırımlar da yaptı. Bir stüdyo kurdu. Bu stüdyo üzerinde bilim insanları ile söyleşiler yapıldı. Türkiye Bilimler Akademisi'nin bu konuda çok ciddi yatırımları var. Üniversitelerle bir araya gelmek, üniversiteleri daha etkin noktaya getirmek yönünde de çabalar mevcut. TÜBİTAK’ın da bu alanda çok ciddi faaliyetleri var. Özellikle açık ders malzemelerinin ve yardımcı malzemelerin geliştirilmesi hususunda ciddi projeler oluşturuluyor. Bu projelerin hem öğretmen hem öğrenci ayağında yaygınlaştırılması yönünde çok ciddi çabalar da mevcut. Bunları vurgulamakta fayda var.

LYA: Konuştuğumuz konunun, isterseniz, dinleyicilerimize de adresini verelim: acikders.org.tr. Buradan üniversitelerin yayınlanmış derslerine ulaşabilirler. Türkiye’dekiler genellikle pdf ya da word formatında ama yurtdışındaki üniversitelerinki video ve hocayı görmek, hocanın konuyu anlatırken verdiği tepkiyi görmek çok daha başka bir duygu oluşturuyor dinleyiciler üzerinde.

AD: Bu kapsamda Türkiye Bilimler Akademisi tarafından Bilimi Aydınlatanlar projesi de gerçekleştirildi. Bu faaliyet çerçevesinde Bilimi Aydınlatanlar-1 adı altında altı tane DVD’den oluşan bir set yayınlandı. Bu sette bilimi aydınlatan önemli bilim insanları ile yapılan söyleşiler var.

LYA: Bu DVD’ler içerisinde çocukların anlayabileceği düzeyde deneyler mi var?

AD: Önemli bilim insanları ile söyleşiler var. Fakat bir sonraki süreçte de özellikle çocuklara yönelik deneysel çalışmaların yer aldığı DVD’lerin hazırlanması yönünde çalışmalar mevcut.

LYA: Bununla ilgili şunu söylemek istiyorum. Bu Fatih projesi kapsamında değerlendirilecek bir proje mi yoksa bağımsız bir oluşum mu?

AD: Bağımsız bir proje.

LYA: Anladım. Sizin TÜBA’da Fatih Projesi’nde bir görüşünüz olmuş muydu?

AD: Fatih projesi çok önemli bir proje. Fatih Projesi kapsamında özellikle öğrencilere yönelik ders malzemelerinin hazırlanması yönünde siyasi iradenin çok ciddi çabaları mevcut. Türkiye Bilimler Akademisi ve TÜBİTAK’ın da dolayısıyla bu alanda çok çalışmaları var. TÜBİTAK projelerle elektronik ortamda hem kitapların oluşturulması hem de açık ders malzemeleri ve yardımcı ders malzemeleri ve deney setlerinin gerçekleştirilmesi yönünde projelere destek oluyor. Hatta bu kapsamda vurgulanması gereken en önemli hususlardan bir tanesi de TÜBİTAK desteğiyle Türkiye’de Bilim Merkezlerinin oluşturulması. Biliyorsunuz büyük şehirlerde, Konya’da oldukça önemli bir noktaya gelindi. Bilim merkezlerinin açılması ve bu merkezlerde özellikle ilköğretim ve lise öğrencilerinin eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi söz konusu. Tabii öğrenciler deneyleri kendileri yapabildikleri zaman öğrenme noktasında kendilerini çok daha ileriye taşıyabiliyorlar.

LYA: Ankara’da da biz geçen hafta Yenimahalle Belediye Başkanı Sayın Fethi Yaşar’ı ağırladık. O böyle bir bilim müzesi müjdesini vermişti. 1,5 yıl içerisinde Yenimahalle tarafından hazırlanacak bir bilim müzesinden bahsetmişti. Peki, şimdi öğretmenlerin Türk eğitim sisteminde sizden en çok talep ettikleri -sonuçta birebir çalıştığınız öğretmenler var- en çok eksik gördükleri ve sizden görüş istedikleri alanlar var mı? Öğretmenler size ulaşabiliyorlar mı? Bunu da öğrenmek isterim.

AD: Bu yapılan çalıştaylar sonrasında öğretmenlerimizin görüşleri hem yazılı olarak hem sözlü olarak alınıyor. Bu alınan görüşlerin hepsi ilgili kurumlar tarafından ciddi olarak değerlendiriliyor. Öğrencilerimizin en büyük sıkıntıları öğretmenler tarafından belirtildiği gibi uygulama noktasında. Çünkü sistem hep öğrenmeye yönelik ama uygulama noktasında eksiklerimiz var. Çocukların yapmadıkları zaman öğrenmeleri biraz daha zaman alıyor. Bu nedenle, görsel zekânın geliştirilmesi, görsel zekâya hitap eden malzemelerin ve ders platformlarının oluşturulması yönünde öğretmenlerin çok ciddi talepleri mevcut. Bu talepler doğrultusunda da Türkiye Bilimler Akademisi gerekli hazırlıkları ve planlamaları yapıp bilim eğitimi çalışma grubunda bunları değerlendirerek daha üst kurumlara bu yönde görüşler bildiriyor. Dilerim bu görüşler dikkate alınıp gerekli desteklerle daha iyi noktalara gelinebilirdiye düşünüyorum.

LYA: Peki hocam öğretmenlerin bir talebi var. Çocuklarda eğitimde bu görsel zekânın geliştirilmesi, çocukların yaparak, görerek öğrenmesinin sağlanabilmesi için. Bütün bunların kaç yaşında başlaması lazım? Bu bahsettiğimiz hangi çağ çocukları kapsıyor? Ortaokul çocuklarını mı, ilkokul çocuklarını mı yoksa ilkokuldan başlayıp üniversiteyi tamamlayana kadar mı?

AD: Dünyaya baktığımız zaman aslında eğitim okul öncesi dönemde başlıyor. Okul öncesi dönemdeki anaokulu ve hatta öncesindeki dönemdeki çalışmalar çok çok önemli. Türkiye Bilimler Akademisi’nin de bu konuda yaptığı öncü çalışmalar var. TÜBA’nın başlattığı eller hamurda projesi var. Bu proje 2000’lerin ortasında başlatıldı. Günümüze kadar da çok olumlu yansımaları oldu. Eller hamurda da çocuklar yaparak öğreniyorlar. Yaparak ve yaşayarak öğrendikleri zaman unutmaları artık çok zor. Yani Türkiye Bilimler Akademisi bu konuda da üzerine düşen öncülük görevini uzun yıllardır yerine getiriyor.

LYA: Bu konuda kişisel bir görüşümü söyleyeceğim ama hiçbir bilimsel yanı yok. Ben şunu gözlüyorum oğlumdan. Anaokulu çağlarında daha çok yaparak ve yaşayarak öğreniyor. Hakikaten eli hamurdan çıkmıyordu. Ama ilkokula başladı, Ankara’nın iyi okullarından birine de devam ediyor ama biz 3. sınıfta yeni yeni elimizi hamura koymaya başladık. Bu çocukları anaokuldan sonra ilkokulda nasıl koparıyoruz hocam?

AD: Burada kişisel görüş beyan etmem gerekiyor. Benim de lise 1’e giden oğlum var. Okullardaki en büyük sıkıntı mı diyeyim, nasıl değerlendireyim bilmiyorum ama müfredatın uygulanması. Çocukların kendine özgüvenlerini geliştirebilecek, merak edecek, yani çocuklarda merak duygusunu ön plana çıkaracak bir yaklaşım geliştirmek lazım. Sürekli müfredatı yetiştirmek zorunda hissettiğiniz zaman, sürekli müfredat üzerinde durduğunuz zaman çocukların bu faaliyetlere zamanı kalmıyor. Bu faaliyetlere zaman kalmayınca da biraz iş işten geçmiş oluyor ne yazık ki. Yani o süreçte çocukları aktif olarak bu işin içerisinde tutmakta fayda var diye düşünüyorum. Ama en önemlisi ilkokul birinci sınıftan itibaren erken çocukluk dönemiyle birlikte merak edecek şekilde yaşatmak, merak edecek şekilde eğitime yönlendirmek ve gerektiğinde de sınıfın dışında bunları yapabilmek çok çok önemli. Ama biz o müfredata sıkıştığımız zaman ne yazık ki çocuklar ellerini hamurdan çekmeye başlıyorlar.

LYA: Evet, bunu niçin sordum, sadece öğretmenlerimize yüklenmeyelim diye. Çünkü bu eğitim programı onları kapsayan bir program. Siz şimdi dediniz ki merak uyandırmak. Merak olmadan öğrenme olmaz. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz ama Türkiye’deki eğitim sistemi sanki hayalden uzak. Yani bilim aslında hayalle de çok ilişkili bir şey değil midir? Hayal kuramazsanız bilimle uğraşamazsınız gibi geliyor bana. Hayal etmeniz lazım ki onu bulabilesiniz ya da onunla çalışabilesiniz. Çok somut bir eğitim programımız var.

AD: Evet, kesinlikle katılıyorum size. Ben üniversitelerde çok sıklıkla konferanslar veriyorum. En sık kullandığım cümlelerden bir tanesi, Einstein’ın çok güzel bir lafı var: “Hayaller bilgiden değerlidir” diyor. Yani siz hayalin yolunu açtığınız zaman çocuklar önce hayal kuracaklar. Tabii bunu bilgiyle destekleyecekler. Bilgiyle desteklenmiş bir hayal varsa o zaman çok yaratıcı bir nesil yetiştirebiliyorsunuz. Louis Pasteur’ün bir lafı var. “Şans hazırlıklı beyinleri tercih eder”. Yani hayal kuran ama eğitimle kendisini hazırlayan insanlar çok daha yukarılara çıkabiliyor. Ama buradaki en temel husus çocukların hayal kurmalarına izin vermemiz. Ne kadar çok hayal kurarlarsa ve bunu ne kadar çok bilgiyle desteklerlerse o zaman geleceğimiz çok daha parlak, çok daha güvenli olacaktır diye düşünüyorum.

LYA: Peki bu eğitimleri siz profesyonellere veriyorsunuz. Ama bir de profesyonel veliler var. Biz de profesyonel veliyiz. İşimiz veli olmak, anne baba olmak. Biz de bu konuda, yaygın bir eğitim mi deniyor, onu bilemiyorum ama böyle bir eğitim, velilerin de işin içinde olduğu bir eğitim projesi var mı önümüzdeki dönemde? Böyle bir plan program var mı Milli Eğitim’le birlikte?

AD: Milli Eğitim’le ilgili bir şey söylemem şu an belki pek mümkün değil ama Türkiye Bilimler Akademisi bilim eğitimi çalışma grubu olarak bu önemli konuyu dönem gündemimize alıyoruz. Türkiye Bilimler Akademisi'nin konferanslar dizisi var. Herkese açık bu konferanslar. Veliler bu konferanslara katılabilirler. Bu kapsamda ne kadar çok etkileşimi arttırırsanız velilere ulaşmak aynı ölçüde daha kolay hale geliyor. Yine Bilimler Akademisi'nin bir seminer programı var. Bilim Akademisi üyelerinin farklı okullarda verdiği sunumlar var. Değişik bilimsel alanlardaki çalışmalarını anlatan üyelerimiz var. Bu kapsamda bu toplantılar velilere de açık. Yani veliler ve öğrencilerin bir arada olduğu ve farklı bilimsel konuların tartışıldığı ve bu bilimsel konulara hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin ve velilerin aktif olarak katılabileceği platformlar Bilimler Akademisi tarafından oluşturuluyor. Ama tabii daha yaygın hale getirilmesi konusunda ben de daha fazla mesafe alınması gerektiği kanaatindeyim. Sorunun taraflarını bir araya getirip özellikle merak duygusunu geliştirmek ve sorunları çözme yönünde bir çaba harcamak gerektiğini düşünüyorum.

LYA: Şimdi bunu neden sordum ben size? Bir ülke olarak bütün eğitim kurumları ile birlikte bir hareket, bir ivme kazanmak hem uzun sürecek hem de zaman alacak daha planlı, daha programlı bir çalışma gerektiren bir durum. Milli Eğitim binlerce çocuktan sorumluyken veliler birkaç çocuktan sorumlu. Velilere ivme kazandırmak, çocukları için bir şeyler yapmalarını sağlamak çok daha kısa zamanda gerçekleşecek bir şey. Şimdi biz bütün ülkenin sisteminde taşların yerine oturmasını beklerken çocuklarımızın hayatları uzun bir yol almış olacak. Bu konuda internetten ya da başka türlü -seminerler dışında- çalışmalarınız var mı? Çünkü seminerleriniz belli bir yer ve mekâna bağlı, başka şehre bağlı. Türkiye’nin her tarafından insanlar buna katılmak ve çocukları için adım atmak isteyebilirler. Bu tür çalışmalarla ilgili nasıl bir tarih düşünüyorsunuz ya da TÜBA’nın bu konuda çalışmaları hangi tarih aralığına sıkıştıracak. Hemen çerçeveleyelim biz konuyu.

AD: Aslında Türkiye Bilimler Akademisi bilim eğitimi komisyonu olarak öncelikli alanlarımızdan bir tanesi de hem öğrencilerle hem de velilerle birlikte bilim söyleşileri yapabilmek ve bu bilim söyleşilerini de genel mekânlarda yaparak ne kadar çok veli ne kadar çok öğrenci katılırsa onlara ulaşabilmek, onlarla sorunları paylaşabilmek yönünde. Bu kapsamda zannediyorum 2016 başlarında bir bilim söyleşileri sürecinin başlaması gündemde. Bunun farklı şehirlerde de olması söz konusu, yalnız Ankara değil. Bilim Akademisi üyeleri tarafından uygun görülen arkadaşlarımızın, zamanı yeten arkadaşlarımızın farklı şehirlerde farklı okul grupları ile bir araya gelerek sorunların tartışılabildiği ve o sorunlardan çıkabilecek sonuç odaklı çözüme yönelik raporların ilgili kurumlara sunabileceği bir yapılanma söz konusu. 2016’nın başında zannediyorum bu süreklilik arz eden bir faaliyet. Farklı okullarda farklı şehirlerde farklı zamanlarda ama sürekli yapılması planlanan bir çalışma. Yani bunun önemli olduğunu düşünüyorum ve ne kadar yaygınlaşırsa, ne kadar ulaşılması gereken okullara ve hedeflere ulaşılabilirse o kadar yukarı çıkabilecek bir program. 2016’nın başını hedef tarih olarak size iletebilirim.

LYA: Biz o zaman 2016 yılın başında programa başladığınızda sizi tekrar misafir edelim. Burada hemen çıktılarınızı konuşabiliriz bu konuda. Şimdi siz konuşmalarınızın içerisinde aslında başka ülkelerdeki eğitim sistemlerinden bahsettiniz. Türkiye’de yaşadığımız eğitim sistemlerinin yapılması gereken değişiklikleri, en azından bilim dersleri içinde de uygulanabilir bilim için neler yapılması gerektiğinden bahsettiniz. Şimdi bizim bu adımı atabiilmemiz için ülke olarak ne kadar bir yıl bizim önümüzde var? Yani eğitim sistemimizin hakikaten yaparak, yaşayarak bilimsel bir noktaya gelebilmesi için nasıl bir ömür biçiyorsunuz?

AD: Tabii çok zor bir soru. Ben de hem lisede evladı olan bir veli olarak hem de şu anda yüksek lisans ve doktora tezlerine danışmanlık yaptığım çok sayıda öğrencisi olan bir danışman öğretim üyesi olarak gerçekten cevaplaması çok zor bir soru. Fakat ne kadar çabuk başlarsak, bu programları ne kadar uzun soluklu yapabilirsek, sistemle ne kadar az oynarsak, ne kadar doğru programlarla ve doğru insanlarla yola çıkabilirsek bence başarıya gitme ihtimalimiz çok yüksek. Fakat bir an önce okul öncesi çocuklardan başlayarak bunu uygulamamız gerektiği kanaatindeyim. Doğru, çağdaş, dünyayı yakalayabilecek ve uygulamaya yönelik bilimsel yaklaşımlı bir eğitim programının erken çocukluk döneminde bugünden itibaren başlatılması gerektiği kanaatindeyim.

LYA: Ben geçenlerde bunu belki dinleyicilerimiz ile de paylaşmışımdır. Çok yakın zamanda bir makale okudum, ama şimdi hatırlayamayacağım kime ait olduğunu. Türkiye’de yapmak istediğin mesleğe karar verme yaşı otuzmuş. Başka Avrupa ülkelerinde ya da Amerika gibi ülkelerde bu en çok 14, 15, 16 iken Türkiye’de biz otuz yaşında karar verebiliyormuşuz hangi mesleği yapmak istediğimize.

AD: Aslında dünyadaki bilime bakışla Türkiye’deki bilime bakışı doğru değerlendirmekte fayda var. Yani biz üniversiteleri meslek edinme yeri olarak gördüğümüz sürece bu sorun devam edecek. Üniversiteler meslek edinme yerleri değil. Dünyanın hiçbir yerinde de bu böyle görünmüyor. Üniversite formasyon veren yerler. Üniversite size bir bir formasyon veriyor. Meslek kazandırmak gibi bir yükümlülüğü söz konusu değil. Size hayata bakış veriyor. Ama özellikle biz üniversiteleri meslekten yola çıkarak, meslek seçimi olarak düşünüyoruz. Üniversiteyi bitirdiğimiz zaman elimizde bir mesleğimiz olması yolunda bir çaba gösteriyoruz. Tabii burada aileler çok etkili. Ne yazık ki bir baskı söz konusu burada. Çocuklarımıza özgür bir ortam bırakmamız gerekirken onları yönlendirmeye çalışıyoruz. Tabii modaya yönelik, günün konjonktürüne yönelik meslek seçimlerine yöneliyoruz. Yani burada sıkıntılar yaşıyoruz. Türkiye’nin son dönemdeki en büyük sorunlarından bir tanesi biliyorsunuz temel bilimler noktasındaki sıkıntılar. Temel bilimlerle ilgili yanlış yapılanmalar bizi ne yazık ki bugün bazı sorunlarla karşı karşıya getirdi. Buradaki sorunuza verilebilecek en önemli cevap bunun erken yaşlara çekilebilmesi için aslında çocukların o merak duygularını geliştirmek ve onları özgür bırakmak diye düşünüyorum. Velilerin burada çok müdahil olmamaları gerektiği kanaatindeyim. O zaman otuzlardaki yaşlar çocukları çok daha erken bilimle tanıştırdığınız zaman bu sosyal bilimler, fen bilimleri hiç ayırt etmiyorum, çocukların kendi gelecekleri kendi hayata bakışlarını daha doğru değerlendirebileceklerini; bilim rol modellerini ön plana çıkardığımızda bunlarda daha doğru seçimler yapabileceklerini düşünüyorum. Ama biz doğru rol modelleri üzerinde de Türkiye’de önemli bilim insanları üzerinde de geçmişten günümüze doğru bir aktarım yapabilmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. O zaman daha erken yaşlara çekebiliriz diye düşünüyorum.

LYA: Programımızın yavaş yavaş sonuna yaklaşıyoruz ama ben şimdi hazır siz üniversitedeki meslek eğitimine girmişken şunu sormak istiyorum. Bu program kapsamında meslek liseleri ya da ortaokulları var mı bu programda?

AD: Yok. Meslek eğitim kulvarı tabii çok daha uzmanlık isteyen alanlar. Bugüne kadarki görüşmelerimizde meslek okulları hep dışarıda tutuldu. Ama bundan sonraki toplantılarda değerlendirilebilir. Fakat şu anda bilim eğitimi çalışma grubunun öncelikleri arasında meslek okulları bulunmuyor.

LYA: Sizin o söylediğiniz üniversiteler meslek edinme yeri değil, aslında bir mesleğin öğrenme yolunun öğretildiği yerler olduğunu anlamamız için meslek eğitiminin itibarının iade edilmesi gerekir. Türkiye’de biz meslek eğitimini çok önemsemedik gibi.

AD: Kesinlikle, çok ihtiyacımız olan bir alan. Dilerim bir an önce bu sorun ortadan kaldırılır.

LYA: İnşallah. Çünkü başka çıkış yolu yok. Ülke olarak meslek eğitimini benimsemek zorundayız. Herkes üniversite mezunu olursa eşyalarımızı taşıyacak kimse bulamayız. Birlikte çalışacağımız insanlar bulamayız. Herkes müdür olarak ortada dolaşacak çünkü. Hocam çok teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz, atladığınız bu proje ile ilgili bir bölüm var mı? Aşağı yukarı bütün hepsini konuştuk, projenin tüm çıktılarını konuştuk. Konuşmadığımız yer kaldı mı hocam?

AD: Ben de size teşekkür ediyorum gerçekten. Beni, dolayısıyla Türkiye Bilimler Akademisi’ni konuk ettiğiniz için. Tabii bilim eğitimi çok çok önemli. Bilim eğitimi -sizin de bahsettiğiniz gibi- çok erken dönemde başlayan yaşam boyunca devam etmesi gereken ve toplumun her kesiminin katkı vermesi gereken bir süreç. Toplumdaki bütün katmanlar; medyası, gazeteleri, televizyonları, üniversiteleri, okulları, aileler bunların hepsi bilime gerektiği değeri verdikleri zaman Türkiye’nin çok daha önemli noktalarda çok daha dünyaya yön verebilecek noktada bir politika geliştirebileceğini düşünüyorum. Bu nedenle ben de size teşekkür ediyorum. Tabii 24 Kasım Öğretmenler Günü bu program kapsamında da Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak istiyorum. Gerçekten 24 Kasım Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’si için de önemli. Dilerim çok daha güzel günler, çok daha eğitimle, bilimle dolu günler bizi bekliyordur. Bunun için de çaba göstermeye devam edeceğiz. Türkiye Bilimler Akademisi üyesi olarak ben de teşekkür ediyorum.

LYA: Çok sağ olun, çok teşekkür ediyorum. Ağzınıza sağlık. İyi ki geldiniz, bizi aydınlattınız.